KAHRAMANMARAŞ GÖKSUN İLÇE MİLLÎ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ

Göksun Anadolu Lisesi´nin Yunanistan Gezisi

Göksun Anadolu Lisesi Yunanistan Gezisinde
Göksun Anadolu Lisesi´nin Yunanistan Gezisi

 

KOMŞU YUNANİSTAN…

            İbrahim Bey sabah saat 05.40’ta aradı telefonla. Saat 06.30 da beni alacağını söyledi kaldığım otelin önünden. Otelin önünde beklerken şubat soğuğu yağmur ve rüzgarla şiddetini artırarak yüzümü adeta keskin bir bıçak gibi kesiyordu. Derken Kahramanmaraş havaalanının yolunu tuttuk. Bu benim ilk yurt dışı gezim olacak. İlginç ama uçağa da ilk defa bineceğim. Bu ilklere rağmen içimde farklı bir heyecan yok nedense. Havaalanında gerekli işlemleri tamamladıktan sonra biniyoruz uçağa ve önce İstanbul’a ardından da Atina’ya iniyoruz kısa bir süre sonra.

            Atina’da bizi Thanos karşılıyor yeğeniyle birlikte. Thanos’un yüzünde    bir Akdeniz insanının sıcaklığı var her daim. Bizler Türk Milleti olarak misafirperver bir millet olduğumuzu her fırsatta dile getiririz ve öyleyiz de zaten. Ancak tarihten günümüze tüm milletlerin ve tüm insanlığın asgari düzeyde misafirperver olduğuna inanmışımdır hep. Sadece şekli ve içeriği değişik. Thanos sanki bizden biri gibi, çok samimi, çok içten ve bir o kadar da güven veren bilge bir insan. Bu samimiyetten olsa gerek ki arabasına bindiğimizde hiç yabancılık çekmeden hemen muhabbete başladık ve epeyce uzun bir yolculuğun ardından zamanın nasıl geçtiğini anlamadan kalacağımız otele vardık.

            Bu arada Yunanistan’a niçin gittiğimizi söylemeyi az kalsın unutuyordum. Okulumuzun da ortak olduğu bir proje vesilesiyle gidiyoruz Yunanistan’a…Bu proje T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı  AB Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığınca (Türkiye Ulusal Ajansı, http//www.ua.gov.tr) yürütülmekte ve Erasmus+  Stratejik Ortaklık KA2 projesi kapsamında Avrupa Komisyonu’ndan sağlanan hibeyle gerçekleştirilmektedir. Projemizin konusu  “Okuldaki Şiddetin Sanat, Edebiyat ve Sporla Önlenmesi”. Projeye, Litvanya Siauliai’dan  “Siauliu Sporta Vidurine Mokykla” okulu koordinatör olarak; Portekiz Vila Pouca de Aguiar’dan “Agrumento de Escolas de Vila Pouca de Aguiar Sul” okulu, Yunanistan Atina’dan  “8th Lyceum of Athens” okulu ve Türkiye’den ise  Kahramanmaraş Göksun’dan  bizim okulumuz, yani “Göksun Anadolu Lisesi” ortak  olarak katılıyor.

            Proje ile ilgili yaptığımız ilk toplantı 25 Ocak Pazartesi sabahı. Toplantıya katılmak için 8 th Lyceum of Athens’e gidiyoruz. Okulda tatlı bir telaş var. Okul müdiresi, öğretmenler ve öğrenciler bizi giriş kapısında karşıladılar. Sıcak, samimi ve içten duygularla karşıladıkları her hallerinden belliydi. İlk toplantı projenin geldiği aşamanın değerlendirilmesi ve bundan sonra yapılacak çalışmalarla ilgili alınacak karalar açısından önemliydi tabi ki.

 01-03-2016

            Derin bir sessizlik… Sanki okulda öğrenci yokmuş gibi. Thanos’a soruyorum sizin okuldaki öğrenciler ne kadar sessiz diye. O da ilginç bir cevap veriyor bana: “Sessiz olmaları konusunda uyarıyoruz…” Verdiği bu cevap beni düşündürüyor. Uyarı ve hemen arkasından gelen sessizlik. Gerçekten ilginç.

            Atina gerçekten ilginç bir şehir. Nüfusu  4 milyon ve neredeyse ülke nüfusunun üçte biri bu şehirde yaşıyor. Şehrin merkezinde tarihi Akropolis var. Akropolis’ten baktığınızda  tüm Atina’yı görebilirsiniz. Şehre gelen her yabancı önce burayı görmek istiyor. Akropolis sadece kale ve o görkemli tapınaktan ibaret değil aslında. Etrafında görülmeye değer bir tarihi şehir var.

 01-03-2016

 Bir de Atina’nın her köşesi tarihin çok eski devirlerine şahitlik etmiş tarihi eserlerle dolu. Bu eserler o kadar fazla ki, biri diğerinin hep gölgesinde kalıyor sanki. Sonra bu gölgeler üst üste gelerek bir karanlık oluşturuyor. Ve bu karanlıkta görülmeye değer pek çok eser gerekli ilgiyi göremiyor. Mesela Türkiye’de olsa müzelerin başköşesinde yer alacağını düşündüğüm heykeller Atina’da müzeye bile kaldırılmaya değer görülmeden oracıkta, ilk yapıldığı yerde, doğanın ve insanın insafına kalakalmış durumda… Atina’nın en sevdiğim tarafı o çok katlı binaların ve gökdelenlerin olmayışı. Şehir oldukça sade… 

 01-03-2016

01-03-2016

  01-03-2016

Yunanistan’ın bir zeytin ve narenciye ülkesi olduğunu Yunanistan’a gidince anladım desem abartmış olmam. Her yerde zeytin bahçeleri var ve zeytinyağı o kadar çok tüketiliyor ki… Ayrıca dağ taş zeytin ağaçlarıyla dolu. Zeytin ormanı yani. Portakal ve mandalinanın çok olması bir tarafa Atina’nın sokakları ve caddeleri bile narenciye ağaçlarıyla dolu. 

01-03-201601-03-2016

            Sadece Atina’da değil ülkenin her yanında Eski Yunan, Roma ve Osmanlı dönemine ait tarihi eserleri görmek mümkün. Atina merkezde bulunan Paşa Camii, yine Akropolis yakınlarında bulunan Fetih Camii ve Yunanistan’ın eski başkenti Nafplion’da bulunan iki cami bunlardan sadece birkaçı. Yunanistan’daki camilerin bakımsızlığı dikkatimi çekti hemen. Ayrıca gördüğüm camilerin ibadete açık olmayışı da ilginç geldi bana.

01-03-201601-03-2016

01-03-2016 

 

 

 

 

          

  

01-03-2016

  

       

 

   

 

 

 

           

       

            Oteldeki kahvaltıyı saymazsam Atina’daki yemekleri yemekte zorlandığımı belirtmeden geçemeyeceğim. Tabi ki her ülkenin kendine has mutfağı ve damak zevki diğerlerinden farklı. Ancak, komşu Yunanistan’da bu kadar zorlanacağımı hiç düşünmemiştim. İsmi Türkçe olan “Kavurma” ve “Musakka” gibi yemeklerin bile sadece isim benzerliğinden ibaret olduğunu maalesef yaşayarak öğrendim. Yunan Salatası ve süzme yoğurt neyse ki imdadıma yetişti. O ülkelerden gelen misafirlerimizi 2015 yılı Haziran ayında Türkiye’de ağırlamıştık. Türk mutfağının zenginliğinden ve lezzetinden bizim hiç şüphemiz yok, ancak bir de misafirlerimizin damağıyla bakmak gerektiğini Yunanistan’a gidince anladım.

            Aleksiya ve kardeşi Hara bizi evine yemeğe davet etti. Çaya olan düşkünlüğümü anlamış olmalılar ki bana özel çay demlediler. Güzel bir akşam yemeği oldu. Tarih, sanat, yemek, siyaset… Her şeyi konuştuk. Müdire hanımın eşinin yakın Türkiye tarihine olan ilgisi ve Türkiye’yi yakından tanıyor olması beni şaşırttı doğrusu.

            İnsanların engin hoşgörüsünü gittiğiniz her ortamda hissediyorsunuz. Göçmenlerin Yunan adalarına giderken yaşadığı dramlardan Yunanistan’ın göçmenlerin en çok tercih ettiği ülkelerden biri olduğunu  son yıllarda basına yansıdığı kadarıyla görüyoruz. Ancak uzun zamandır dünyanın her yerinden göçmenlerin bu ülkeye geldiklerini ben Yunanistan’a gidince fark ettim. Her yerde yabancılar var. Okulda, caddede, sokakta, işyerinde, çarşıda pazarda… Ve göçmen kamlarında… Bu kadar farklı etnik ve dini yapıdaki insanların Yunanistan’a gelmelerine rağmen Yunanlıların misafirperver ve hoşgörülü tutumlarının devam etmesi gerçekten takdir edilecek bir durum. Ziyaret ettiğimiz bir göçmen kampında gönüllü olarak çalışan insanların hiçbir karşılık beklemeden ve özverili bir şekilde çalışmaları, gerçekten takdir edilecek bir durum. Göçmen kampını ziyaret ettiğimiz sırada Thanos uzun uzun orada yapılan çalışmaları anlattı. Ben de Türkiye’de sayıları üç milyonu aşan Suriyeli sığınmacılara ülkemizin yaptıklarını anlatmadan edemedim. Hayretle ve takdirle karşıladılar Türkiye’nin bu konuda yaptıklarını…

           Karşılaştığımız her Yunanlı kesinlikle İngilizce biliyor. Okuldaki öğretmenler, öğrenciler,  alışveriş yaptığınız yerdeki kasiyer, lokantadaki garson, karşılaştığınız herhangi bir insan, hepsi İngilizceye hakim. Hatta tuvalette temizlik yapan kişi bile… Gördüğüm bu manzara karşısında ülkemizdeki yabancı dil eğitiminin yeniden, bir daha, taa baştan, hatta en baştan sorgulanması gerektiği kanaati bende oluştu. Biz nerede yanlış yapıyoruz yabancı dil öğretiminde diye bir soruyu yeniden ve yüksek sesle bir daha sormamız gerekiyor.

Lituanya’dan gelen Zülfifa (Zülfiye)’nin annesi Tatar asıllı. Bu arada Tatar derken, Tatarlar  ayrı bir millet değil. Tatar Türk’ü yani. Dilimize başka dillerden geçen kelimeleri dışarda tutarsak, Öz Türkçe kelimeler Tatarca ile aynı. Sadece küçük telaffuz farklılıkları var. Zulfifa ile Türkçe konuşarak anlaştık diyebilirim bir hafta boyunca.

Portekiz’den bize katılan Jose Liberato bilge kişiliği ile ve kendine has esprileriyle renk kattı. Yine Portekiz ekibinden olup aramızda bulunan Jose Carlos Oliveira’nın Türkiye tarihine olan ilgisi, Mustafa Kemal Atatürk’e hayranlığı ve onu tanıyor olması, ayrıca eski Anadolu medeniyetleri hakkında bizlere bilgi aktarması şaşkınlığımı gizleyemememe neden oldu.

Okul tarihi bir bina.  Sanırım 1800’lü yıllarda inşa edilmiş. Bu binada 150 civarında öğrenci eğitim öğretim görüyor. 8th Lyceum of Athens’ten bahsediyorum. Sınıf mevcutları kalabalık değil. Okulda göçmenler de eğitim görüyor. Filistin’li bir kız öğrenci ile konuşma fırsatımız oldu. Yaklaşık on yıl önce Yunanistan’a geldiklerini ve bu okulda öğrenim gördüğünü söyledi bize. Tabi ki İngilizce olarak. Okulla ilgili beni şaşırtan gözlemlerimden biri de okulda müdür yardımcısı ve memurun olmayışı. Okul müdürü tek başına tüm idari işleri çekip çeviriyor. Öğretmenlerin her konuda okul idaresi ile işbirliği içerisinde olması ve okul idaresine sürekli yardımcı olmalarını da gözlemleme fırsatı buldum. Öğretmenlerin en az iki farklı alanda, hatta üç ya da dört alanda bile lisans eğitimi almış olmaları Yunanistan eğitim sisteminin Türkiye’den farklı olan yanlarından biriydi.  Bu okulda yaptığımız proje toplantılarının çok verimli, detaylı ve sonuç odaklı toplantılar olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. İş ciddiyetinin ve profesyonelliğin  tüm gerekleri yerine getirilmişti sanki.

Son gün gerçekten mükemmel bir program hazırlanmıştı bizler için. Tiyatro, tiyatro içerisinde de drama Eski Yunan’dan günümüze kadar taşınan bir sanat. Dramanın gördüğüm her resimde ifade ediliyor olması da bu kanaatimi destekler nitelikte. Veda gecesinde de yine drama içerikli ve etkileyici bir kısa film gösterisi yapıldı bize. Arkasından halk oyunu figürleri taşıyan bir dans sunumu. Mükemmel sesiyle Yunanistanlı öğrencinin söylediği şarkı, müziğin evrenselliğini sanki yeniden kanıtladı. Sözlerini anlamıyordum. Ama müzik çok güzeldi, melodi çok güzeldi, ses çok güzeldi…                                                                                       

                                                                                       01-03-2016 

 

Hediyeler takdim edildikten sonra sanki çok yakın bir akrabasını görmüş gibi sevinerek yanımıza gelen, bize ilişen, bize kendini ifade etmek için çırpınan Arnavut bir öğrenci velisi. İki çocuğu var o okulda okuyan. Çocuklarını bizimle tanıştırdı, kızının ismi Nimet. Aman Allahım, Nimet. Çok duygulandım. Bizim Türkiye’de artık çocuklarımıza “Nimet” ismini koymayışımıza, Yunanistan’da garip kalmış bir Arnavut’un kızının isminin Nimet oluşuna… Ecdadımızın geçmişte Avrupa kapılarına giderken sadece Rıza-yı İlahiyi gözetmeleri, yüzyıllar sonra Arnavut asıllı birinin Türkiye’nin Milli Şairi oluşu ve Yunanistan’da bir Arnavut’un Allah’ın bizlere bahşettiği bilumum nimetleri cem ederek kızına isim vermesi… Düşünmeye değer.

Veda gecesinin ardından bir lokantada canlı müzik eşliğinde yediğimiz akşam yemeği. Yemek, ortam, müzik… Gerçekten çok güzeldi. Ege ve Trakya karışımı bir müzik. Eğer şarkı sözleri Yunanca olmasa kesin bu Türk müziği diyeceğim. O esnada Aleksiya’nın kardeşi Hara’nın beni bir şarkı (aslında Türkü)  söylemeye ısrarla davet etmesine rağmen benim şarkı söylemeyişim onları biraz üzdü sanırım. Bir sonraki programda söyleyeceğim, söz veriyorum.

 01-03-2016

 

İstanbul’a doğru yola çıkarken aklımda tek bir şey vardı. İstanbul’a inip bir hafta boyunca mahrum kaldığım çayımı keyifle yudumlamak…

 

 

Duran AYCI

Göksun Anadolu Lisesi Müdürü

Pınarbaşı Mahallesi Kekilli Ahmet Caddesi No74 - 0 344 714 30 40

MEB © - Tüm Hakları Saklıdır. Gizlilik, Kullanım ve Telif Hakları bildiriminde belirtilen kurallar çerçevesinde hizmet sunulmaktadır.